Tuesday, October 26, 2010

decoding II

lakoztoş eşittir salyangoz/hil eşittir fil/kotata eşittir çikolata/ hükü eşittir büsküvi/ şeker eşittir ne alakaysa taş/ puka eşittir serhan bolon eşittir balon/ donduş eşittir dondurma...unuttum ya bişiler daha vardı. olsun bunnar da kayda girdi.

Saturday, October 23, 2010

Ordan burdan II



Ordan burdan...





Telefonda kalanlar oraya buraya gidince çekilenler. Durduğu yerde durmasın blogta arşivlensin denenler...Huha dev adam günlerinden kalanlar. Hepiciği bu postta.

Wednesday, October 20, 2010

ben.






elini göbeğinin biraz üstüne yapıştırıp 'ben' diyor iki gündür. kim sallanmak istiyor: ben. sen mi? diyorum. ben ile sen arası kesin çok karışık. anlat desen ben bile zor anlatırım. birinci tekil falan öss'ye yamanan dilbilgileri. kireçburnu parkının hemen karşısında üzümlü paskalya çöreği ve gerçekten tahinli olan tahinli çöreğiyle kireçburnu fırınına uğradık. biraz hamurişi hamurdandık. sonra sallandık. serus salladı uçurdu. bir kızla tanıştık, can kıza fena kapıldı. peşinde koşarken düşürdü bile bebeği. sanki birşey daha yazacaktm da unuttum. neyse.

Monday, October 18, 2010

Hayatımdaki sol elli 'Serhan' modeli...






Serhan okuldan geldiğinde yere yatıp bütün ödevlerini defterin içine nerdeyse bu kadar düşerek yapardı. Ders ve defterlerle aramda hem fiziksel hem psikolojik mesafe olan ben kıskanırdım inceden. Hem ödev yapmak için onun kadar acele etmezdim hem de öyle yapışmazdım defterlere. Can da bir Serhan vakasi olur mu bilmem ama sol eline yapıştırdığı kalemle böyle kitaplara defterlere öyle bir düşüyor ki, genlerin etkisini şaşkınlıkla izliyorum.

Kerpe, hep bizi bekle.






Kerpe'yi seve seve bi hal olduk valla. Karagöz'deki mezeler hiç kıpırtısız berrak Karadeniz. İnsansız ıslak kumlar. Kerpe orda dur sen bizi bekle. Yaz olmadan denize dalmamızı izle. Alper ile Serra, Kerpe rehberlikleri ve fasıl eşlikleri ve frizbi aksiyonlarıyla günümüzü gün ettirdiler. danke.

Sabah babası.



Gece babası da var. O yatay halde yataktayken, ayaklarını babasının ağzına sokma pozunu gerektiriyor.

Batu ile Banu pek yakında!


Sunday, October 10, 2010

kışa giriş nezlesi

salyalı sümüklü karışık bir nezle. uykular delikli. nefesi yettiremeyip paniklemeleri. ateşsiz iyi ki. ama temkinli bekleyiş. şimdi bacağını bacağıma atmış hasta olmanın verdiği krediyle benle uyuyorsun. ben de bunu tepetaklak yazıyorum. yarın sabah kalktığımızda hoya pişirelim omlet yapalım. paşa çayı bile içeriz. muazzez gelir hahahihi yapariz üçümüz. sen beni kafalamak için sarılıp anneciiiimm dersin uzata uzata yine içim erir... tek isteğim şu burundan çıkmayı bekleyen sümükleri, bu geceye yapıştıralım. olur mu?

Tuesday, October 5, 2010

Müge, kedi, Sultanahmet







Müge meğerse blogun gizli takipçisiymiş. Pıtır pıtır her şeyi okur bilir bilir dururmuş. Bu kadar zamandır Can'la adam gibi vakit geciremedi diye burda da yokmuş. Ama bu cumartesi kedili Sultanahmet, Mügeli Sultanahmet'e dönüşmüş, çok da iyi olmuş.

taşları topla mazgala at. işte bizde sanat.






Bir Perşembe gittik İstanbul Modern'e. Halk günü diye sevindim bir sürü insan var dedim Can'ın sosyalleşeceği. Ama sanata bakarken insanlar ultra konsantre oluyorlar ciddiyete bürünüyorlar onu unutmuşum. Can havada uçan yumurtalara bakıp hoya baskeet diye bağırdı falan oraya kadar iyidi de.. hüseyin'in karanlık ve mistik odasına girince bastı çığlığı. bir gerilim olduk bahçeye cıktık. can bahçede bir performans sergilemeye başladı. yerdeki taşları alıp mazgaldan içeri yani denize atmak. bir 45 dakka sürdü bu canlı performans. o arada serhan bile geldi. bir hafta içi aktivitesi de böyle geçti işte.

tombul bir sol kol





Kalem solla, rüzgar gülü solla, çatal solla... Sol el Can'ın sağ eliyse Can solaktır di mi? O tombul sol kol ile boğumlu sol parmakları biraz önce ısırmanın verdiği huzurla iii günler diliyorum.