Wednesday, February 23, 2011

Sedef Örsel ve market ve yağmurda yürüyüş ve bugün.




Dün Sedef'in ilk dersine gittim. Notlar aldım gelip Kamer'e anlattım. Acaip iyi olacak bu 7 hafta anlaşıldı taa başından. Bugün de Can ile alışveriş listesini aldık. Markete gittik. Market aslında çok eğlenceli bi yermiş. Kendisiyle gidince fark ediyorum. Tuvalet kağıtları üstüste bir dağ oluşturmuş, onları görüp vaaaaay diyor. Ya da test edelim diye marketin orta yerinde çorba karıştıran kıza bakıp abla yemek hazırlıyo diyor. Sebze reyonunda çekiştirip perforajlarından ayırdığımız poşetler acaip oyun malzemesi. Bi de tavuk time mantar time peynir time tezahüratları var. Mantar alıosak mantar time die tempo tutuyo falan. Kasada biraz daralıyor. Orda da barkod sesini taklit ederek yırtıyoruz. Sonra Serhan'a gittik ama önce yağmurda yürüdük biraz. Serhan bize yemek hazırladı. Evinin her deliğini karıştırdık. Rahatladık. Sonra gymboree'ye bi uğradık. Uyku geldi diye arabaya döndük. Arabada uyudu ve eve gelip yatırdım yavruyu yatağına. Pazara gittim nar ve kırmızı lahana aldım. Salata yapıcam. Öyle işte.

Saturday, February 19, 2011

Çetintürk gitti.



Ben Murat'ı BBDO'da tanıdım. 3 tane Murat vardı o zaman BBDO'da. Murat Akıncı, Murat Şener ve Murat Çetintürk. Bütün Murat'lar birbirine karışıyor diye Çetintürk diye anılırdı Murat... Hep Çetintürk dedim ondan sonra ben ona. Total'e gidip birlikte çalıştığımızda da. Sonrasında da. Ben JR bir yazarken o grup başıydı. Yan odamda Türkiye'nin en önemli kampanyalarından birinin fikrini bulmuştu ki, anlamıştım zekasını. İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim. Bosch Hırsızlar Kampanyası... Çok öğrendim ondan. En çok işe nasıl konsantre olunacağını öğrendim. Her yerde ve koşulda fikir düşünülebileceğini.. Yıllar yıllar geçti. 20 gün kadar önce metronun tünel istasyonunun kapısında karşılaştık Çetintürk'le. Anne mi oldun yani sen dedi bana... Can'ın fotoğrafını gösterdim telefonumdan. Vay çocuk hayat işte di mi? gibi bişi dedi. Ayaküstü bir iki çift laf sonra yola devam. Geçen hafta da haberi geldi. Murat gitmiş. Brezilya'da kaybetmişiz onu. Bugün de sevgili Çetintürk bir kutunun içinde yatıyordu caminin avlusunda. Herkes onu ne çok seviyormuş. Avlu ağlıyordu. Eve geldim TV'de Murat'ın cenaze haberi. Ağladım söndüm birden. Can yanıma gelip sarıldı. Sakin ol dedi... Beni avuttu. Zoru anladı Can. Saol canımıniçi.

Wednesday, February 16, 2011

Şimdi.

Can uyuyo yanından yazıorum. Pazar günü cep telefonuma çişini isabet ettirdi. Zaten kırık olan ekranıyla sefil iphone çişlenince geberdi gitti. Tamirde şimdi. Umutla tamir olmasını ve saçma sapan bi para verip yenisini almamayı bekliorum. Zira şu anda 2. el bi yerden aldığım 10 liralık bir Motorola kullanıyorum. Alo mu alo. Aslında sorun yok ama fotoğraf çekemiyorum. Blogu nasıl besleyeceğim? Bugün top havuzuna düştük oyun için tabi. Sonra aşı oldu Can. Hastalık yüzünden ertelemiştik çünkü. Şimdi lokum gibi dil peyniri gibi, waffle gibi, ponçik gibi, marmelat gibi ellerini yastığa gömmüş Hülya Koçyiğit kirpiklerini yastığa gömememiş bir halde yatıyor. Mışıldıyor. Aşıdandır galiba ki, saat ikiden beri uyuyor. Şimdi saat beş buçuk. Odasındaki güneş batar. Sonra kurabiye yaparız birlikte. O yer ben bakarım.

Sunday, February 13, 2011

bu kim yaa??



OOooo bebeeek. Dedi can şimdi buna bakıp kendine... Sonra da ekranı öpmek için yaklaştı. Ben de araya girip kendimi öptürdüm.

Thursday, February 10, 2011

Meet with Pajamas Brothers!




Pijamaları ve kış günü taktığı güneş gözlüğüyle ancak bir band olursan kabul görürsün. O band'ın ise bir adı olmalı tabi. PJ Brothers falan mı? Klip çekiyorsan da yine ev ortamında sen benim kim olduğumu biliyor musun bakışı 80'lerde kaldı. Ona bi versiyon çalışalım cicim...

Çakmak gözler ikilisi.



Şu gıcık faranjit gitti iyi ki. Hepimize bir güzel geçti. Gözlerimiz çakmak oldu. Can hasta iken biz yasta olduk. Anılarda ise böyle fotolar kaldı. Fotosu bile buruk. Ama tarihteki yerini alsın yine de sulanmış gözleriyle yavru.

Eren'den trenden...




Hep aklımdaydı Eren ile Can'ın bir fotosunu koymak. Sonunda Kamer'in telefonundan buldum bunları. Eren'e çocuk destek konusunda ultra destekleri için teşekkürlerimizle. Nice yeni tatillere bekleriz.

Dünlerden kalma fotolar. Bugünü yakalar...




Bir çocuğun büyüme hızı hayattaki en şaşırtıcı şey herhalde. Büyüme ve öğrenme mi acaba doğrusu? Şaşkınlık her dakka var galiba. Aşk ile karışık şaşkınlık. Hiç olmadık bir anda öpülmek ne demek? Hiç olmadık bir anda gelip insana, insanın yavrusunun sarılması?
Yok tarifi. Benzeri falan hiç yok. Karşılıksız denen nane bu. Evlat en tatlı meyve dediği anneannemin tam bu. İlk göz ağrısı başkadır dediği babamın da yine tam bu. Oğlum sevgisini gösteriyor. Beni seçiyor. Ellerini uzatıyor. Ben nerdeyim? Ordayım. Bazen uyandığında tam yanında. Yemek yemediğinde yanında. Haa gitmiyor muyum, uzatmadan meseleyi gidip geliyorum. İşte bu zamanlarda ooh be diorum doğru yaptım. Saatlerimi ben seçiorum. Yolumu ben çiziyorum. Kaprislerimi bile ben kendi kendime ben isteyince yapıyorum. Teşekkürler Can. Neyse ektekiler Serhan'in doğumgününden fotolar. Can ile doğumgünlerinin arası 5 gün. 10 ocak Can, 15 Ocak Serhan. Pastaları birbirine karışıyor yani. 2'si üfleyenzi.