Monday, September 17, 2012

pek starwars!


Eğer starwars kültürüm olsaydı ve senin neleri bildiğini bilebilseydim yazardım buraya Canbo... Ama inan bilmiorum. 7plus Starwars legolarından uzay gemisi yapmana yardım etmek dışında bayağı kendimi kezbananne gibi hissediorum. Darth Vader ve Master Yoda dışında haa bi de hansolo var... aralarında ilişki nedir? kimin eli kimin cebinde falan hiç bi fikrim yok. Ama dönüp buralara bakılırsa bir gün starwars kültürünle pek fena etkileyici olduğunu söylemeden edemedim!

karıncalanmak ve bitlenmek...


Hani böyle bizim de bilinçaltımıza çöreklenen şeyler vardır ya. Yağlı elini kafana sürme bitlenirsin. Löngürt diye ağzımdan böyle şeylerin döküldüğüne şahit olabiliorum. Aynı bu cümleyi savurduktan sonra Can sordu: Anne bitlenmek ne demek? Can bit die minik hayvancıklar vardır. Eğer saçlarımız ve kafa derimiz yeterince temiz olmazsa bitlenebiliriz. Bundan bikac saat sonra ayağımın üzerine oturduğum için ve ayağım uyuştuğu için 'ayağım karıncalandı' dedim. Aaa bakııım ayağında karıncalara dedi... Yok yani o bir deyim dedim. O gece akşam yatağına yattığında Can süper kafası karışık bir haldeydi. Benim saçlarım karıncalandı. Ayaklarım bitlendi. Bizim evde karıncalanıyor zaten. Evin en çok neresi bitleniordur anne? Altüst!

back as a 'gentle giraffe'!


bi an hiç geri gelemicem sandım. anılar, olaylar, günler tatiller birikecek ve ben tutarım aklımda sanıcam sonra hafızamın içine bir packman kaçacak ve o güzelim hikayeleri yiyecek sandım. sandım da sandım ama elime yapışan o acaip rehavet bir türlü de beni rahat bırakmadı ve yazamadım ve foto koyamadım falan. şimdi en azından şunu yapıcam eski postları falan hiç okumadan. en son ağustosta yazdığımı gördüm. sanki stockholm tatili bu postlardan sonraydı gibi. bi de yunanistan daha vardı bu tatilden sonra. ve harika istanbul günleri vardı. ve son olarak da okula başlama meselesi vardı olan biten... zübüş'ün oğlu evlendiği için bizim can ile bir dakika bile ayrılmadığımız 20 günlük deliksiz bir süreç vardı ki harikaydı gibi gibi... bu genel toparlamadan sonra tersten başlıcam. elimde son çektiğim fotolardan giderek geriye sararım meseleleri. ama tam bu sırada can uyandı. çok uyuz dedi. nedir o uyuz olan dedim? uyuz uyuuuz dedi. muhtelemen okuldur o. geçen gece de uyanıp okula gitmek istemiyorum işte demişti yarı uykusunda... şu okul meselesi bayağı yaralıyor beni ama yolu da yok başka sanki. okula giderken acaip bir kıyamet ve direnme hali. hatta okulun ilk 3 gününde 15 kişilik sınıftan 'seçilmiş' 3 anneden biriydim. ağlayan yavruların anneleri beklesin kadrosundaydım. şimdi durum daha iyi çünkü kimse ne kadar ağlıyo die bakmıyor. ağlamalar ilk 5 dakkada kesiliomuş. can anlatıyor hani sen beni bıraktığında ağlıodum ya sen gider gitmez sustum... peki ama can ben seni çok seviorum ve ağladığın zaman üzülüyorum hiç ağlamasan... tamam olur anne bilio musun iyi ki varsın sen iyi ki seni ami doğurmuş. sen olmasan ben ne yapardım? diye bitior bu diyalog. okulun başlamasıyla aramızdaki bağın balıksırtı örgüye dönüşmesi de kimbilir nelere işaret?