Sunday, January 24, 2010

Kimse senden normal olmanı beklemio.



Hadi dil mil çıkarmak neyse de arkadaki Serhan pozundan sonra ne mayan geregi ne de yetistigin ortam geregi 'normal' bi cocuk ol beklentim yok senden...

Saturday, January 23, 2010

Aslı'yı sevmek!




Kompozisyonun konusu Aslı'yı sevmek. Aslı benim 30'dan sonra insanın arkadaşı olmaz teorimi yerle bir eden bir şahsiyet.
Palo Alto'da yaşıyor. Yıllarım mı geçti, hayır... Bin anı mı biriktirdim, hayır... Gavurun 'click' ettik dediğinden. Geldi Istanbul'a.
Seni yedi Can... Sen benim göbekteyken de bizleydi. Doğduğunda da... 1 yaşına girerken de... Aslı çabuk özlenen. Hep yakında olsun istenen biri. Gideriz yanına. Yeni saçlarının anısına fotolar :)

Ar-ge günleri!





arastir gelistir... ye, mincir, yol, çekiştir, dök, sık, yut sonra şaşır... ar-ge insanı ruhlu oğlum benim.

Friday, January 22, 2010

mini mektup.

Sana diyecek çok şeyim var aman dur yazayım der demez unutuyorum. Erken bunamayım. Biz ortaokuldayken falan biraz da primitif olduğumuzdan mı ne, düştüğümüz, yardığımız, dikiş atılan, acaiip kanayan yerlerimizi birbirimize anlatır dururduk.
Ben sana (mümkünse kısa olsun tabi) bunun listesini yapmaya karar verdim. Listenin ilk maddesi geçen akşam mutfaktaki çekmeceyi ayakta dururken açmaya çalıştın. Dengen bozuldu... Çenene denk gelen çekmecenin kulbu dudağa çarptı ve galiba dişin kesti dudağın kanadı... AAA! O an beni görseydin. Çünkü özgür ruh yetiş diye her an hareket sınırlamayayım diye kasan ben aslında yanındaydım. Tutar alırdım ama izledim resmen. Bu double vicdan azabı demek... Kanadı sonra buz operasyonu. Zırt diye geçiverdi iyi ki... Bi de bu günlerde Sevim Burak'ın oğlu Karaca Borar'a yazdığı mektupları okuyorum. Sana bırakırım o kitabı.
Kadın yazar olarak farklı bir formata girdi gözümde ama anne olarak erdi... Ana oğulun erişkin hallerinin yazışmaları acaip ilgimi çekti. Okursan anlarsın. O kadar net öğütlerim olur şu hayatta sana... Vur kaç :) Haa vur kaç'i ilk anlamıyla almaman gerektiğini o günler gelince anlayacaksın tabi.

Wednesday, January 13, 2010

1 yaşındasın yavru.


Şu elimin altından düşürmediğim Your Baby Week by Week kitabı senin yaşına girmenle sona erdi dostum. Kitap 52. haftada şöyle diyor. Bebeğinizi mi yoksa sizi mi kutlamalı. Bir yılı bitirdiniz... Bir onore oldum biri beni kutlamaya çalışıyor. Şu annelerin Türk filmi replikleri var ya, saçımı süpürge ettim yemedim yedirdim içmedim içirdim. Bunlar annelerin takdir görmedikleri için abartıp kendilerine acındırma yöntemleri. N'apsınlar? Kimse aman da ne güzel annelik ediyon demio. Sen default annesin ve sen yapacaksın. E hal böyle olunca sen de başlıyorsun çileli anne triplerine... Ahhh neler yaptım senin için uyumadım cırt pırt. Neyse kitap bana kendimi kutlamam gerektiğini göstermiş oldu. Sana gelince Can... Yılın bilançosuna gerek var mı? Koliktin geçti... Çok ağladın sustun. Uyumuyordun hala geceleri uyaniyorsun ama olsun. Zaten hepsi için 'ama olsun' Gülüyorsun, konuşuyorsun bence, yürüyorsun, sarılıyorsun en fenası da öpüyorsun. Takdir mi... Kim takdir bekliyor? Daha güzel bir yıl geçirdim mi ki?

Saturday, January 2, 2010

Tahta lezzeti...







Isırdı onu ısırdı bunu. Beni ısırdı. Kendini bile ısırdı. Sadece iki dişiyle. Doğduğu günden bugüne gelen (medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar lafı gelio aklıma nedense) iki dişiyle. Başka diş yok. Onnar 32 dişe bedel yok ilk etapta 20 dişli oluyorlard di mi? Neyse işte uyunmayan her gece, minik ishal belirtisi olsun ateş belirtisi olsun 'amaan dişi çıkıyo'ya yorulurken o hala 2 dişli...

Friday, January 1, 2010

Ben Sinan'a bakarken Can'dan öne bakan car seat pozları!



Meğerse 1 yaşından önce bebekler arkaya bakan araba koltuğunda oturmalıymış. Bunu öğrenince eski araba koltuğuna geri döndük. Ama bunun da mutluluğu başkaydı... Kendini adam sanıp pozlar verip güldü etti. Haaa bu arada bu fotolar çekilirken ben Selin'in Sinan'ını görmek üzere hastanedeydim. Can ile Kamer beni arabada beklerken oyalanma çekimi yapmış. Sinan harika bi bebek. Pek yakında olur o da burda!

Bi' pazar günü Dünya!








Cem'le Ayça acaip kocaman ve enfes bi kahvaltı hazırlar. Haluk Kenan Şeyda ben Kamer gideriz. Yeriz falan ama en çok çocuk izleriz. Haluk buna ne der? Hohohoho.

Sultanahmet Köfteee!

Kış vakti Kısırkaya Plajı! Babanın başüstü...


Baba kucağı. Baba başüstü.

Tenten mi Can'dan? Can mı Tenten'den?



Rakı balık intro!



Birikmişlerden seçmeler.







Daisuke geldi... Çok sevdik kendisini. Sonra Efe geldi onu zaten çok severdik ve severiz. Sonra da Eda gelmişti. O da enfes oldu.
Yazın gelen giden oldu, Can büyüdü. Bu fotolar birikmişlerden ayıklanmışlar.