Sunday, November 27, 2011

mini notlar...


bence bugünlerde sevgili can'ın beyni onun uyumasına izin vermiyor. gece oluyor. nerdeyse gece yarısını buluyoruz. o hala şöyle:
anne sen hayatında hiç sörf yaptın mı?
hayır yapmadım.
sörf kaykayın mı yoktu...
yoktu evet.
benim olar. (olur demek istio)
tamam olar.
olar diil olur anne. (fark edip düzeltio)
tamam olur.
peki sen küçükken bisiklet diebilio muydun? (bi kere anlatmış bulundum)
hayır sikibet diodum.
ben de mavi diemiodum anne. vami diodum.
hııım...
şimdi mavi diebiliorum.
uyuyalım mı can?
uyumayalıııım.
ama yattık biz. kapatalım gözlerimizi.
kitap okuyalım.
ama bütün kitapları 2şer kere okuduk...

die gidio. bu arada diyalogun arasına bin tane yeni soru ve fikir de girio.
penguvenlerini 'v'nin ustune basarak yüzdürme fikri, arabaya binip yunanistana gitme fikri, okuldaki ipek'i arama fikri...
fikirden bolu yok ama uyku yok...

konuyla ilgisiz foto ise serhanla ilk scrabble denemesinden. valla espri diil en uzun kelimeyi bulmamız gerekio dedi serhan. can da en uzun kule yaparız o zaman dedi.

Saturday, November 12, 2011

Bayramda... Plaj sevgisi...






Kavala'nın halk plajında bir martı. Dev gibi. Kumlara gömmüş kendini.
Can üşüo mu dedi. Herhalde dedim. Şapkasını çıkardı tam martıya götürürken martı uçtu gitti tabi. Apar topar...
Ama benim onu sevdiğim için shark şapkamı vermiştim, dedi. Belki shark sevmiyordur martılar dedim.
Martı ingilizce bilmez köpek balığı de, dedi...

Bayramda... Alexandrapolis/Fener sevgisi.






Şu bayramda Yunanistan'a gidelim mi Can? sorusundan sonra her on dakkada bir Yunanistan mı anne burası, fener nerde, gerçek fener? sorularıyla tırım tırım takip etti beni. Oh sonunda fenere geldik. Alexandrapolis bıraktığımız gibi çok şükür :) Hatta kış gelmiş frappenin yerini Flo Cafe'de sıcak çikolata almış. Peh pehh harika olmuş. Ay o sıcak çikolata fotosu yok burda!

Bayramda... Otel sevgisi.





1 insan otellere ve odalarına bu kadar mı hayran olur? Odadan içeri girdiğimizde haline inanamadım. Çılgın danslar. Taklalar. Yataklara atlamalar. Birbirine giren mutluluk cümleleri. En son da anne seni cok seviom, burası bizim evimiz mi?

Thursday, November 10, 2011

ritmini yerim my little drummer!





çok fena galiba o anneleri anladım. hani müsamerelerde ordan oraya yürür çocuk. tek kelime eder ve alkış kopar anneyle baba hem videoya hem fotoğraf makinesine çekerler falan. meseleyi biraz anlıyorum. can şapşal bi eğlence merkezine daldı. orda bi drumset vardı. gerçeğe çok yakın bişi. vurunca herkes seni duyuyo. tabi ki davul fenomen olduğu için bütün oyuncaklar atlanıp ona oturdu. ayakları yetişmese de elleriyle süper bir performans sergiledi. ama valla iyiydi. aay bi mutlu oldum. foto çektim. video da çektim ama o silinmiş. neyse bagetlere pek hakim bir drummer vardı o gün karşımda. ya da anneya yavru kuzgun hikayesi.

boza içen süperman!



iki kişi konuşurken konuya hakim olup yakalayabildiği yerden sohbete katılabilio artık yavru. ben severim o filmi. ben tanıyorum onu... hani şunun kocası olan mı?... örneklerini unutmamak için yazıcam. kış geldi diye boza günlerimize döndük. vefa'ya daha bi kere gidebildik ama boza stokladık. superman kostumu de daha doğrusu pelerinle pijamasından alınca da tam olduk. boza içen züperman'i zevkle sunarııım. haa kesin tarçınlı!

Saturday, November 5, 2011

sen bi de ben bi de sticker. nefis öğle yemeği.




bieanal filanfelon.




1000 tane çocuk sanat müzesi varmış Stockholm'de. Londra'da çocuk sanat şeysi die aradığınızda festivalinden müzesine vorkşopuna kadar neler neler... San Fran'da desen çikolata müzelerinden, fen bilim deneysel çocuk müzelerine. Biz de bi oyuncak müzesi... Ben de başka bişi bilmiom bulamadım. Gözü günlü gelşsin die mecburen 'isimsiz' bienale kalio Canbo! Koridorları ışık hızıyla geçerken heykel ario. Ama büst yani. Klasik heykel. Eğer yoksa bu da diil bu da diil die beğenmeyerek koşuo. Arkasında da ben! En hızlı Bienal gezim. Tevekelli diil çocuk işi bilio. Koşarak bitirip pizzaya koşuo.