Sunday, December 30, 2012

en zevklisi okuldan almak!

yok bırakma kısmı stresli. hala diil belki ama her an bir gol gelebilir... ama okuldan almak bingo harika. can'ın beni görünce abartılı sevinmesi (sanki okulda falaka var:) sonra panikle arkadaşlarıyla tanıştırmaya çalışması, sonra benim roz ya da desma ile ayaküstü sohbetim ve snacktime sularında gittiğim için can'ın en obur haliyle ne var ne yok eline alıp yolda yiyerek eve gitmemiz. 
bazen ada favori, bazen defne... (evet yine bir defne var:) sonra kimi zaman berker harika.  ya da mustafa ile maceralar... 




genelsel

blogta yaklaşık 2 ay geriden geliorum. ama yine de belli bir hızda ilerliyorum... atların koyunların olduğu çiftliği keşfettik. aslında okuldan ali'nin doğumgününde keşfettik orayı sonra gider olduk. serhan her zamanki animasyonlarıyla hayatımızda. deli gibi çalışıyor ama yetişiyor da bize. yüz boyama konusunda çok iyi bence :) benden bin kat iyi... can okulun ilk 3/4 haftasındaki kriz hallerinden sonra artık çok daha iyi. odasına bir takvim yaptık kendimiz boyayarak. okul günleri ve tatil günlerini kendi takip edebiliyor. okul meselesinde hem sedef, cocukluyuz.biz hem de okuldaki öğretmenler roz, desma ve öykü çok yardımcı oldular aslında. evet can okula hayran diil belki ama giderek arkadaş anıları biriktiriyor ve nasıl orda süper katılımcı olup evde hiç öyle diilmiş gibi yapmasına şaşmadan edemiorum. 







bayramlarla...


bilumum bayramlar. biri 29 ekim. sahildeki yürüyüşe katılmak için koşa koşa gittik. önce bir dumur oldu kalabalıktan sonra mutluluk şarkılar sardı... 
önce miydi sonra mıydı hatırlamıyorum tam ama bi de bayramda nerdeyse bütün büyük aile bir araya geldik. anı fotosuyla. ama güzel anneannem yoktu. dedeciğimin yüzü de onun için buruk işte. özlüyorum onu...





dünya geldi bizim eve!


bize dünya geldi. dünya can'ın oldu valla. hatta bir gece de kaldı bizde. o kadar güzel bi haftasonu yoktu. her şeyi yedi. uyumlu mu uyumlu ve harikaydı. dünya'nın ağzının içine baktı. fotoda da görünüyor zaten. dünya ise bütün zerafetiyle, tatlılığıyla şenlendirdi.

babamı çizince böyle...


okuldan bir kitap gelmişti. cuma günü okuyup yolladıklarımızdan. çocuğun birinin babasıyla geçirdiği günleri anlatıyordu kitap... benim babam da eğlenceli dedi ve sonra bunu çizdi. aslında çizdiği şey yataydı ben sayfayı dike çevirdim. yani aslında babasını yatarak çizdiğini de düşünebiliriz :) aslına sadık... :)

Sunday, December 9, 2012

sıcak hava balonu gibiymişsin anne!

en merak ettiği şey doğmadan önce karnımda ne yaptığı. bir iki ultrason fotosundan aklımda kaldığı kadarıyla bacak bacak üstüste attığını ve de şimdiki gibi zırt pırt hıçkırık tuttuğunu anlatıyorum. bi de hamileyken sürekli green day minority dinlediğim için bugün belki çok seviyorsundur diorum...
geçenlerde bu kadar çok anlatıyorum madem bir hamilelik fotosu göstereyim sana dedim. baktı. sonra şöyle dedi. anne sen sıcak hava balonu gibiymişsin. bi de karnında benimle birlikte sherk de varmış bence... 

Wednesday, November 28, 2012

oğlumu özledim!

yanımda hemen yan odamda yatıyor... sabahları kahvaltıyı birlikte yapıyoruz. okula gidiyoruz. sonra o okuldan geldiğinde ben evde olmuyorum. hatta 2 haftadır eve bile o uyumadan 1-2 saat önce gelebiliyorum. mutlaka benimle uyuyor tamam ama her şey hızlandırılmış oluyor geç geliyorum die. hiç umrumda diilim kendimin. oğlumu özledim sadece. daha çok zaman geçirmek. varlığının tadını çıkarmak istiyorum. anı biriktirmek istiorum. geçecek bu dönem şurda bir iki hafta kaldı ama ben onu çok özledim. 

Saturday, October 13, 2012

Bilmem falan filan!

Can sen okula giderken bunnar üstünde yoktu. Yedeklerini giymişsin niye?
Bilmem ellerimi yıkarken kollarım ıslanmıştır falan filan.
Peki altındaki?
Çişimi yaparken etrafa çişler saçılmıştır falan filan.
Hıı ama anne bugün okulda ne yaptık bilio musun?
Bilmem falan filan mı yaptınız?
Hayır falan filanı sonra diyeceksin.

Okulda her şeyi kendi yaparken ıslanması, çişlenmesi ayakkabılarının karışması meselelerini normalliyorum. Falan filan ilginç geldi. Ama kaynağı benmişim öyle dedi. Sonra benim telefonla konuşmamı taklit etmeye başladı.

Haa evet hatırladım. Tamam tamam! Evet evet.
Ben yollarım onu o zaman.
Anladım evet evet.
Öyle bişiler konuştuk falan filan.
Görüşürüüüüz. Hoççakalın!





Bir iki Çeşme!

Üstteki Ömür'ün düğün mekanı. Alttakiler de Can ile o gün mekanı didik didik keşfedişimiz!






Ömürcüüüm seni çok seviooom!








Can'n bir küçüklük videosu var. Kameraya bakıp Ömürçüüm seni çok seviooom. die bağırıo.
Bulucağım o videoyu tam buraya. Ömür'e fena derecede hayran Can. Kaç kere gördüsü hiiiç önemli diil. Yeri başka. Ömür'a çok kısa sürede okudu bence. Çünkü gerçekten de başka bi kız o. Evlenio die koşarak gittik Çeşme'ye. Can Ömür'ü gelinlikle görünce ağlamaya başladı. Gelinlik hiç güzel bişi diil. Git söyle çıkarsın normal Ömür olsun dedi. Tabi olmadı öyle bişi. Ama normal Ömür'ü görmeden de Çeşme'den ayrılmadı. Düğün sabahı hayalindeki Ömür ileydi. Şöyle dedi: Ben sana kendimi ifade etmem gerek. Kendimi iyi hissetmiorum. Bi şarkı söylücem sana. Dinle... (Mırıltılar)  Tarifsiz bir çekim... :) Ömür'üm tekrar tebrikler. Mutlu yaşlanın işallah...

İlk kez bu kılıkta!

Düğünde düğüne gider gibi giyinilmeli... Bunu ne zaman uydurdum ve bu hisse kapıldım bilmiorum.
Hayatta Can'a gerçekten gerekmedikçe takım elbise alıp da giydireceğim aklıma gelmezdi. Ama Ömür'ün ultimatomu üzerine hemen gidip aldım valla. O benim küçük damadım olsun demişti çünkü.
Çok da kabus olmadı bu arada giymesi. Yıllarca yakalanamayacak bi tablo olduğundan baba oğulu çektim bi iki tane. İkisi de takım elbiseli ve ikisi de düğün sevmiyor!





Elif'in denizanası!

Kitaptaki Elif bin kere okuduğumuz için bin kere kampa gitti. Kampın ikinci gününde denizde denizanası olduğu için denize giremedi. Biz bütün yaz denizanası aradık bulamadık. Sonra bir akvaryum ziyaretinde gördük işte. O! Uuu anne bak Elif'in denizanası dedi. Babası nerde peki?


thassos'la yaza son elvada!

İçtiğimiz son tur sokak frappesi... Girdiğimiz son deniz suyu. Ve bindiğimiz son çarpışan araba. Thassos Eylül'ün başında yazla doya doya vedalaşmak için harika bir yer gerçekten. Stockholm'deki o dev gibi lunaparktan sonra minimini Thassos kasaba lunaparkı o kadar kontrol edilebilir geldi ki, daha çok sevdik üçümüz de... Bi tek ben çarpışan arabada arkadan aldığım darbeyle bel şeysi oldum 1-2 hafta sonra geçti. Kamer bin tane top kazandı kepçe ile... O kadar dürüst bi lunarpark yani. Can bindiği treninin düdüğünü öttürdü durdu. Sonra o düdük sesini duyarak odada uyudu. Yani o kadar küçük ve yakıncacık her şey! Bi de timotie'nin halleri tavırları... Güzel vedaydı vessalam. Lucas mı? O da kokona annenesi ve dedesiyle tatil yapan bir tatlı çocuk. 









Sunday, October 7, 2012

nuuba kid! can poses!


yonca the nuuba mum harika şeyler bulup getiriyor. yeşil elma yiyio can sonra da tshirt aklına gelio. bunnar da ilgili pozlar!

nasıl da çılgınlıklı: stockholm

kuzeyli çocukların doğuştan 'cool' hallerini, roller coaster falan ve daha da delisi şeylere bindiklerinde hiiiç bağırmadıklarını, korkup renk değiştirmediklerini hem beyaz ve sarı tonlarını koruduklarını izlediğimde anladım. gerçekten yeterince serinkanlılar. can hayatında ilk kez haha ben de hayatımda ilk kez bir roller coaster'a bindim. can için hızı ve dönüş derecesi hiç fena diildi. çocuklar için olan modeline bindik tabi. ben çok eğlendim can 2. kez bindiğimizde eğlendi. bi de bitpazarından aldığı isveç sembolü tahta atı gelene kadar yolda kemirmeseydi... kulakları yenmemiş bir at olurdu.













nasıl da çocuk dostu: stockholm


öyle acaip hissettim ki, uzun bacaklı olmayanların ve çocuk yapmak istemeyenlerin kendini kötü hissetmesi pek mümkün. haa bi de fake blond olup dip boyası gelenlerin... sarışınlığın, ikişer beşer güzel çocukların ve harika güzellikte (her yaşta güzel) kadının ve gündelik hayattaki 'tasarım' kavramının bir arada olduğu harika şehir. kuzey ama mevsimine bakar. istanbul pişerken ince bir montla çime yayılmak enfes mesela. hatta tshirtle koşturmak kimi günler... can'ın kendini bir hikaye kitabının içinde hissettiğini söylediklerinden anladım. 'dev bir tünele girmiştik. hep içinde kalmıştık di mi anne bugün?' çok çocuk müzesi gezdiysek... gerçek sincapların maketleri kadar sevimlilermiş. maketi gerçek sanarken... sonra üstüne binince anlarken. 








babanne yolcusu kalmasın...


trabzon araklı günleri denk geliyor taa ağustos başına. hatta temmuz sonu bile olabilir. bir evin ahırındaki ineğe bakacağız diye ben karpuz kabuğuna basip yere yapışınca bu sene ineğimizi yanımızda götürdük. temiz havanın bu kadarını görünce bile uyumadık/uyutmadık.