Friday, August 27, 2010

filin burnu hortum. o zaman hortum bir fil.





filleri yani hortumları her görüşte heyecanla aç aç nidaları. sonra soğuk buz duşlar...

Wednesday, August 11, 2010

Çingene palamut çıktı!






Palamutun takozu olsun çingenesi olsun bayılıyorum. Sulu şofurtulu ızgarasına... İkimiz yiyoruz fena diil paylaşırken balığı. Bayağı götürüyor löp löp. Ben de yanımda kim oturuyorsa 'balık yetmedi' diip onun tabağına sarkıyorum. Bu sefer yanımda Şeyda ve yarısını yiyemediği balığı vardı.. Ohh. Bi de Dünya ne kadar güzel bi kız oldu ya... Kız çocuğu güzelliği iyice oturmuş yüzüne. Bir pazar akşamüstü İstanbul pelteye bağlamışken böyle geçip gidiverdi.

Parmağımın gömüldüğü ayaklar...



Büklüm ve boğum yumuş ve beyaz ayaklar. Büyüyüp 40 plus numero olduklarında inanamamak için bu kare...

Tuesday, August 10, 2010

'ooordek!'




bu ördeği kamer ilk getirdiğinde çok umutsuz bir vakaydım. tam o anı hatırlıyorum. can bir aylık bile değildi ve katıla katıla ağlıyordu. tanzanyalı slivya yanımda güya can'a bakar gibi rahatça vatandaşlık sınavına hazırlanıyordu. ördek uyuz etmişti beni. ohooo bunu kullanana kadar demiştim içimden.geçen gün can bahçede bu umutuz anıyı silecek bi kaç poz verdi bana. oooordek die bağırarak. merhaba oordek.

Trabzon'da Tayvan'dan hayranlar!



Havaalanında çeşitli oyunlar oynamalar. Kitabını kızlara uzatıp uzatıp oku demeler... Tayvanlı kızların gözlüklerini çıkarıp yüzlerine dokunmalar. İlgi görmek için binbir numara çevirmeler. Sonra da nerden çıktı bu Tayvanlı hayranlar triplerinde kaçmalar.

Sunday, August 8, 2010

Uzungöl arkada Can önde fotoları.





Uzungöl balığı.




Uşağuuum nereyesun? :)






Karadeniz acaip bi yer. Yazın ortasında montla dolaştıran. Sislerin üzerindeyken aslında bir evin terasında olduğun. Dallarından meyve sebze fışkıran. Yağmur bildiğimiz şeyin sel olduğu. Biraz önce geçtiğin bir köy yolunun onbeş dakka sonra kayalarla kapanabildiği. Kuymak yediğin. Muhlama ve kuymak arasındaki farkı hiç önemsemediğin. Yemeklerin kuzuni(ne) denilen sobamsılarda piştiği. Lezzet delisi olduğun. Suyu musluktan lokur lokur içebildiğin buz gibi. Eline bir dal alıp sabahtan akşama kadar yeşilin içinde tam içinde yürüyebileceğin. Bi de ekili çaylara hayranlık duyduğun enfes bi yer. Can'ın öğle uykularını tam 4 saat uyuduğu, geceleri hiç uyanmadan uyuduğu. Yemek yemeyi kendi kendine başardığı. Göle şelaleye nehire hepsine birden 'su' diyip delirdiği bir farklı yer. Hayatında 3. kez Trabzona giden babasından daha sağlam bir Karadeniz uşağı idi kendisi. Öyle adapte oldu yani.