Friday, January 22, 2010

mini mektup.

Sana diyecek çok şeyim var aman dur yazayım der demez unutuyorum. Erken bunamayım. Biz ortaokuldayken falan biraz da primitif olduğumuzdan mı ne, düştüğümüz, yardığımız, dikiş atılan, acaiip kanayan yerlerimizi birbirimize anlatır dururduk.
Ben sana (mümkünse kısa olsun tabi) bunun listesini yapmaya karar verdim. Listenin ilk maddesi geçen akşam mutfaktaki çekmeceyi ayakta dururken açmaya çalıştın. Dengen bozuldu... Çenene denk gelen çekmecenin kulbu dudağa çarptı ve galiba dişin kesti dudağın kanadı... AAA! O an beni görseydin. Çünkü özgür ruh yetiş diye her an hareket sınırlamayayım diye kasan ben aslında yanındaydım. Tutar alırdım ama izledim resmen. Bu double vicdan azabı demek... Kanadı sonra buz operasyonu. Zırt diye geçiverdi iyi ki... Bi de bu günlerde Sevim Burak'ın oğlu Karaca Borar'a yazdığı mektupları okuyorum. Sana bırakırım o kitabı.
Kadın yazar olarak farklı bir formata girdi gözümde ama anne olarak erdi... Ana oğulun erişkin hallerinin yazışmaları acaip ilgimi çekti. Okursan anlarsın. O kadar net öğütlerim olur şu hayatta sana... Vur kaç :) Haa vur kaç'i ilk anlamıyla almaman gerektiğini o günler gelince anlayacaksın tabi.

No comments: